Ottoman Istanbul in flames: Fire towers of the coveted city | Daily Sabah - Daily Sabah

Osmanlı İstanbul Alev Alev: İstenen Şehrin Ateş Kuleleri | Daily Sabah

İstanbul, ışıkların parıldadığı ve güzel kokuların olduğu bir ülkedir; Boğaziçi, bu ışıkların ve kokuların Avrupa ve Asya arasında bir taraftan diğer tarafa aktığı mavi dantel bir süzgecidir; Haliç, Boğaziçi’nden akan güzelliklerin son banyosunu yaptığı havuzdur. Bu şehir, şüphesiz cennetten bir köşedir. Türkleri sevdiğim için burada kalıyorum. Onlar, bu eşsiz topraklara uygun eşsiz bir millettir. Doğalarının bir cennet asaleti vardır ve iyilikleri meleklerinkinden daha mütevazıdır. Bu büyük millet arasında vatanımı unutma korkusu içindeyim. Anavatanım, çok sevgili, çok sevgili! Ama Türk, sen de çok sevgili, çok sevgili!”

İstanbul’un bu şiirsel parçası, Limousin eyaletine ait bir soylu olan Claude Alexandre, Comte de Bonneval tarafından yazılmıştır. Ahmed adını alan ve İslam’a geçen Bonneval, yüzyıllar boyunca şehre aşık olan birçok kişi tarafından kaleme alınan şiirler ve anılarla şehrin ihtişamını anlatmıştır. İstanbul’un ihtişamı coğrafi konumundan, güzelliğinden, zenginliğinden ve kozmopolit atmosferinden gelir. Ancak, her şeyin bir bedeli olduğu gibi, şehir güzel olmasına rağmen birçok felaketle de karşılaşmıştır; kıtlık, veba, deprem ve yangın gibi. “Ateş, tahtadaki İstanbul’du. İstanbul’un ateşi, Anadolu’nun vebası” alıntısı, şehir ve yangının birbirinden ayrılamayacağını göstermektedir. İstanbul’da yangınlar o kadar sık yaşanırdı ki, yazar James Dallaway’in anlattığı gibi, iki ay arasında bir tane olmadan yaşayamazdınız. Osmanlı İstanbulu, tarih kitaplarında, seyyah hesaplarında ve mahkeme kayıtlarında anlatıldığı gibi, yangınlardan büyük zarar görmüştü. İstanbul’un en önemli yangın kulelerinden olan bu yüksek yapılar, yangınların nerede olduğunu tespit etme ve halka duyurma konusunda hayati bir rol oynamıştır. Yangın kuleleri sayesinde, gözcüler, insanları yangın yayılmadan önce uyararak hayatlarını ve eşyalarını kurtarabilmiştir.

Şehirde 19. yüzyılın başlarına kadar Galata Kulesi ve Beyazıt Kulesi, yani Serasker Kulesi olarak da bilinen iki yangın gözetleme kulesi bulunmaktaydı. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde, şehrin Asya yakasındaki Üsküdar ilçesinde üçüncü bir kule olan İcadiye Kulesi yapılmıştır. Galata Kulesi, 14. yüzyılda Cenevizliler tarafından inşa edilmiştir. Kuşkusuz, yangınları gözlemek için inşa edilmemiştir. Ancak, bu, Osmanlı İstanbulu’nda işlevlerinden biri haline gelmiştir. Kule kendisi yangınlardan kaçamaz ve zaman zaman tamir edilmek zorunda kalmış olmasına rağmen, 19. yüzyılın sonuna kadar bir yangın kulesi olarak kullanılmaya devam etmiştir. İstanbul’un ilk yangın kulesi olarak bilinen Beyazıt veya Serasker Kulesi, yaklaşık 61 metre yüksekliğindedir ve şehrin manzarasında önemli bir noktayı teşkil eder. Çoğu, kule, 1750 yılı Şubat’ında, 18. yüzyıl tarihçisi İzzi Süleyman Efendi’ye göre 1750 yılı Şubat’ında gerçekleşen Küçükpazar caddesi yangını ile aynı döneme rastlar ve bu nedenle yangın kulesinin 1750 yılında inşa […]