Geert Wilders’ın ailesinden gelen göçmen kökenine rağmen sert bir politikacı olduğunu ve sık sık polis koruması altında yaşamak zorunda kaldığını belirtiyor. Wilders’ın ağabeyi, Wilders’ın çocukluktan beri aşırı olduğunu ve hala karşıtlığının devam ettiğini söylüyor. Wilders, kendini sokaktaki vatandaşın sözcüsü olarak tanımlarken, ailesinde göçmenlerin olduğunu belirten abisi bunun bir çelişki olduğunu vurguluyor.
Batı demokrasileri, Wilders’ın Avrupa’da başarı elde etmesiyle şaşkınlık içinde. Marine Le Pen, Salvini, Orban gibi sağcı liderlerin yükselişini coşkuyla karşılarken, ana akım siyaset ve medya şok içinde. Wilders, Hollanda’daki seçimlerden oyların dörtte birini alarak birinci parti oldu. Türk asıllı Dilan Yeşilgöz ise üçüncü sıraya yerleşti.
Yeşilgöz’ün, seçmenlerin göç karşıtı politikalarını benimseyerek Wilders’a destek olmasının, kendi partisine zarar verdiği belirtiliyor. Wilders’ın başarısının nedeni sadece postmodern Çiller olmaktan öte, Ukrayna savaşı ve İsrail-Filistin çatışması gibi faktörler de etkili. Wilders’ın başarısının ardından, hükümet kurma görüşmeleri ve yeni hükümetin kurulması süreci belirleyici olacak.
Geert Wilders’ın başbakan olması halinde, medyanın dilinin nüanslı bir şekilde değişeceği ve aşırı sağın Avrupa’da merkez sağı teslim alarak normalleşmeye doğru ilerlediği vurgulanıyor. Le Pen, Wilders’ın başarısını ana akımlaşma olarak kutlarken, aşırı sağın adım adım normalleştiği ifade ediliyor. Büyük toplumsal dönüşümler yaşanan bir dönemde, batı demokrasilerinin nasıl etkilendiği ve aşırı sağın yükselişi ele alınıyor.
